Tam Versiyon: BELÇİKA’DA İSLAMOFOBİ
Şu anda tam olmayan bir versiyonun içeriğine bakıyorsunuz. Tam versiyon'a bakınız.
BELÇİKA’DA İSLAMOFOBİ

Bu tebliğde, öncelikle kısaca İslamofobi konusunda bilgi verilecek, sonra Belçika’da
Müslümanlara yapılan ayrımcılıklar ve İslamofobi diyebileceğimiz örneklere yer verilecek ve
son olarak da çözüm önerileri sunulacaktır.


1. İslamofobinin Tanımı

İslamofobi kelimesi anlam olarak "İslam korkusu" demektir. Terim olarak İslam'dan
ve Müslümanlardan korkma, çekinme tutumunu ifade eder. Kelime son yıllarda kullanılmaya
başlanmış olup 11 Eylül saldırısından sonra sık sık gündeme getirilmektedir.
Tarihî kökleri İspanya'da Endülüs'ün İslam tarafından fethedilmesine kadar iner. Haçlı
seferlerine asker devşirmek isteyen Kilise mensuplarının yaptığı propagandalar ile düşünce
zemini Hristiyanlığa karşı tehditler ve tehlikeler üzerinde oluşturulmuş olan "İslamofobi",
İslam ile Hristiyanlar arasındaki ilişkilerin, tanışıklığın yaygınlık kazanması ile yüzyıllar
içerisinde azalmış iken yaklaşık son 10 yıldır yeniden yaygınlık kazanmıştır.
İslamofobi, özellikle 11 Eylül 2001 tarihinde New-York'taki "İkiz Kuleler"
saldırılarından sonra Hristiyan dünyasında daha önceki yabancı düşmanı ırkçı eğilimlerden
kaynaklanarak şiddetlenmiştir. Avrupa ülkelerinde işsizlik, nüfusun yaşlanması gibi yeni
durumların beslediği yabancı düşmanlıklarının en önemli öznesi olarak Müslümanlardan
korku giderek bir paranoyaya dönüşmüştür. Bu paranoyanın bazı güç odakları tarafından
manipüle edildiği de düşünülmektedir.
“Fobi” kelimesi, Yunanca “phobos”’tan gelmektedir ve “korku, ürkme” gibi anlamlara
sahiptir. İslamofobinin genel anlamı ise “akıldışı bir korku”, “İslam’ı, hem din anlamında hem
hayat tarzı anlamında hem toplumsal proje anlamında hem de kültürel anlamda, tamamen
reddetmektir.”(Geniş bilgi için bak.: Reeber, M. 1995)
Yukarıdaki tanımlamayı İnsan Hakları Konsey’inin tanımıyla tümlediğimizde,
İslamofobi, diyalogu ve karşılıklı ilişkiyi engelleyen bir korku olmaktadır. Ayrıca, İslamofobi,
Müslümanları toplumda ve dünyada meydana gelen bütün kötülüklerin ve fenalıkların
sorumlusu tutan aynı zamanda İslam’ı da “aklın mezarcısı” olarak gören bir korku olarak
karşımıza çıkmaktadır.(Gardesse, C.)
İslamofobi kelimesini, İngiltere’de 1996 yılında ırkçılıkla mücadele eden bir kuruluş
olan The Runnymede Trust’a bağlı olarak faaliyet gösteren İngiltereli Müslümanlar ve
İslamofobi Konseyi adlı kuruluşun kullanmış olduğu görülmektedir. Bu Konsey’in ve
Rockefeller kuruluşunun da başında olan Gordon Conway(1997), 1997 yılında yaptığı çalışma
sonrasında İslamofobi kelimesinin kullanımını iyice yaygınlaştırmıştır.(Gresh, A. 2004)

Öte yandan, 1998 yılında Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’nun 54. oturumunda
konuşan ırkçılık ile ilgili raportörü Maurice Glèle-Ahnanhanzo da İslamofobi kelimesini
kullanmıştır. Ahnanhanzo’ya göre Araplara karşı uygulanan ırkçılık ve yabancı düşmanlığı
gittikçe İslamofobi tutumlarını almaktadır. Fransa ise İslamofobi kelimesiyle 1998’te Tarık
Ramadan ve Le Monde Diplomatique’te tanışır.(Glèle-Ahnanhanzo M.)
Belçika Irkçılıkla Mücadele ve Fırsat Eşitliği Merkezi (CECLR) 2002’de İslamofobiye
dair şöyle bir tanım yapmaktadır: İslam’ı tehlikeli bir öze indirgeyerek kin duymaktır.
Hâlbuki İslam dini, tarihî, kültürel, coğrafi, sosyal boyutu olan bir bütündür. Bu kin olumsuz
ön yargı ve basmakalıp düşüncelerle beslenmiş olup İslam, Arap, Müslüman, İslamist,
terörist, entegrist gibi terimleri birbirine karıştırmaktadır. Bu tanımlama Vincent Geisser’in
kitabında da yer almaktadır. Ancak, Geisser İslamofobinin Araplara, Faslılara veya banliyö
gençlerine duyulan ırkçılığa indirgenemeyeceğini, İslamofobinin daha çok “religiopfobie (din
korkusu)” olduğunu belirtmektedir.(Gardesse, C. ve Geisser, V. 2003)
Öte yandan, Avrupa Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığını İzleme Merkezi’nin (EUMC)
belirttiğine göre, İslamofobi terimi sıkça ve çokça kullanılmasına, iyi anlaşılamamasına ve
yasal olarak bir tanımlaması olmamasına rağmen, ırkçılık ve ırk ayrımcılığı çerçevesinde
devletler ve uluslararası kuruluşlar İslamofobi olgusuyla mücadele için politikalar ve eylemler
geliştirmişlerdir. Bu anlamda, Avrupa Konseyi Irkçılığa ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa
Komisyonu (ECRI) iki genel politik tavsiye yayımlamıştır. Beş numaralı tavsiyede
Müslümanların ön yargılardan dolayı ayrımcılık, şiddet ve rahatsız etme gibi sıkıntılar
çektiklerini belirtmektedir. Ayrıca, Avrupa Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığını İzleme Merkezi,
2006 raporunda, The Runnymede Trust’un 11 Eylül saldırılarından önce yaptığı tanımlamada
İslamofobi kavramının şu ölçütlere dayandırıldığına yer vermektedir

2.İslam dini “farklı” ve “başka” olarak görülmektedir. Diğer kültürlerle hiçbir ortak
yönü yoktur.
3.İslam dini Avrupa’ya nazaran geride kalmış, barbar, akıldışı, cinsiyet ayrımcılığı
yapan ve ilkel olarak görülmektedir.
4.İslam dini saldırgan, şiddet uygulayıcı, tehdit edici, terörizme eğilimli ve
medeniyetler çatışmasını teşvik edici olarak görülmektedir.
5.İslam dini siyasi veya askeri yarar sağlamak için kullanılan bir ideoloji olarak
görülmektedir. 6
6.Müslümanlar tarafından yapılan Avrupa hakkındaki eleştiriler hemen
reddedilmektedir.
7.İslam düşmanlığı, Müslümanlara karşı uygulanan ayrımcılıkları ve toplumdan
dışlanmalarını haklı göstermek için kullanılmaktadır.
8.Müslüman düşmanlığı normal ve doğal olarak gösterilmektedir.
The Runnymede Trust’un raporundan ve 11 Eylül’den sonra İslamofobi ve kendini
gösterme biçimleri daha da yoğunlaşarak değişik şekiller almıştır. 11 Eylül saldırıları İslam
düşmanlığı taşıyan anlamları daha kolayca ve açıkça ifade etmede katkıda bulunmuştur.
Oriana Fallaci’nin La Rage et l’Orgueil ve onun gibi eserler, bu düşmanlığı hakaret şeklini
alan en kaba önyargılarla ifade etmişlerdir. Üstelik bu tür yayınlar uluslararası alanda çok
rağbet görmüşlerdir.(Bousetta, H. ve Maréchal, B.) Avrupa Konseyi başka bir
yayımında(Ramberg, I. 2004) İslamofobinin, İslam, Müslümanlar ve bunlarla alakalı ön yargı
ve korkular olduğu konusunda şunu söylemektedir: İslamofobi insan hakları ihlali ve sosyal
yapıyı tehdit edicidir.(EUMC)
İslamofobi kavramı anlaşıldığı gibi bütün şu dışlama biçimlerini kapsamaktadır:
İslam’a karşı önyargılar, Müslümanları aşağılayıcı sözler, kinle beslenmiş hâl ve hareketler,
sosyal alanda eşitsizlikler. Bunun yanında dışlamalar, dinî boyutlarının yanı sıra, yabancı,
göçmen ve azınlık boyutlarını da kapsamaktadır.(Bousetta, H. ve Maréchal, B.)


2. Müslümanların Maruz Kaldıkları Ayrımcılıklar

Tüm dünyada olduğu gibi, Belçika’da da Müslüman olmayanların Müslümanlara karşı
tutumları aynı değildir. Müslümanlara, hoşgörüyle bakanlar olduğu gibi, onları Belçika’da
görmek istemeyenlerin yanında konuya tarafsız bakanlar da bulunmaktadır.
Pek çok Avrupalı Müslüman gibi Belçika’da yaşayan Müslümanların da etnik
kimliklerine ve dinî yaklaşımlarına bakılmaksızın iş, eğitim ve barınma alanlarında
ayrımcılıklarla karşılaştıkları malumdur.(Deproost, E. 2003) Belçika ırkçılıkla ve ayrımcılıkla
mücadelede epey yol kat etmiştir. Loi Moureaux yasası olarak bilinen ilk cezai işlem yasası
1981’de yürürlüğe girmiştir. Ayrıca, Federal devlete bağlı olan Irkçılıkla Mücadele ve Fırsat
Eşitliği Merkezi (CECLR) 1993 yılında kurulmuş ve 2003’te çıkan yeni yasal düzenlemelerle
birlikte Belçika kararlılıkla ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadelede yoluna devam
etmektedir.(ENAR 2003) Müslümanlara karşı uygulanan ayrımcılıkları barınma, eğitim ve
çalışma ana başlıkları altında toplamak mümkündür.
Belçika’da genellikle Müslüman olanlar da dâhil olmak üzere tüm göçmenler,
çoğunluğa göre daha kötü barınma şartlarına sahip olmakta, daha fazla korunmasızlık ve
güvensizlikle karşı karşıya kalmaktadır. Öte yandan, mülk (ev, daire) satın almak veya kiralamak söz konusu olduğunda çoğu Müslümanların ayrımcılıkla karşı karşıya kaldıkları
görülmektedir. Buna bir örnek vermek gerekirse, Müslümanlar tarafından yapılan birçok
barınma isteği dinî ayrımcılıktan dolayı reddedilmiştir, Örneğin ismi yabancı ismini
çağrıştıran veya yabancı aksan ile konuşan kişilerin %58’nin aldığı cevap şöyledir: “Ne yazık
ki başvurduğunuz mülk artık müsait değildir.”(EUMC 2006)
Belçika’da çoğu yabancılar gibi Müslümanların da iş bulma konusunda çok fazla
zorlandıkları kesin olmakla beraber, bu konuyla ilgili fazla şikâyetin bulunmamasının sebebi,
iş görüşmelerinde çokça rastlanan ayrımcılığa kanıt getirememe ve maruz kalınan bu
ayrımcılığı bayağılaştırdıklarından, birçok kişinin bu durumu yetkili yerlere bildirme gereğini
duymamalarıdır.(ENAR 2003) Fakat Belçika’da yapılan istatistikler, Türk ve Faslıların
işsizlik oranının (%38), Belçikalılarınkinden (%7) beş kat daha fazla olduğunu ve bu
çerçevede yabancıların ve özellikle Müslümanların ayrımcılığa maruz kaldıklarını ve sınırlı
istihdam imkânlarına sahip olduklarını göstermektedir.(Okkerse, L. ve Termote, A. 2004)
Belki de en önemlisi eğitim alanında yapılan ayrımcılıktır. Nitekim göçmenler
arasında, Müslümanların eğitimdeki başarı oranları pek fazla yüksek olmadığı gibi eğitimi
tamamlama oranlarının da düşük olduğu ve ortalama olarak çoğunluk nüfusundan daha düşük
vasıflar elde ettikleri görülmektedir.(EUMC 2006) Ayrıca, yapılan çoğu şikâyetlerde yabancı
asıllı olduğundan dolayı okula kaydedilmeyen öğrenciler yer almaktadır. Öte yandan,
öğretmenlerin öğrencilere ve öğrencilerin öğretmenlere karşı ayrımcı eylem veya sözleri de
ayrımcılığın önemli bir yönünü teşkil etmektedir.(Kadın Evi Derneği ve geniş bilgi için bak.:
ENAR Juin 2003)
Irkçılıkla mücadelede uzmanlaşmış kuruluşlara yapılan şikâyetlerde, bahsettiğimiz
barınma, iş ve eğitim alanları dışında, Müslümanların diğer alanlarda da ayrımcılığa maruz
kaldıkları görülmektedir. Örneğin güvenlik güçleri tarafından tutanak tutmamak, usulsüz
kimlik kontrolü yapmak, onur kırıcı konuşmalar, saldırgan bir tonla hitap etmek gibi tutumlar
sıkça rastlanan ayrımcılıklardır.(Amnesty International: Rapport Annuel 2005 ve
MRAX 2005) Komşuluk ilişkilerinde de ne yazık ki ırkçı ve ayrımcılığa dayanan sözlü
tacizlerle veya eylemlerle karşılaşmak pekâlâ mümkündür. Özellikle basında çıkan, kin ve
nefrete dayalı konuşmalar ve yazılar, ister istemez ırkçı ve ayrımcı tutumlara katkıda
bulunarak ayrımcılığı şiddetlendirmektedir.(ENAR 2003)
Çoğumuzun aklına şu soru gelebilir: Avrupa’da veya Belçika’da Müslümanlara karşı
yapılan ırkçı veya ayrımcı diye adlandırabileceğimiz sözler ve eylemler İslamofobi kaynaklı
mıdır? Bu tanımlamaya giren olaylar Belçika’da sıklıkla rastlanmakta mıdır? Önümüzdeki bölümde bu soruların cevaplarını bulmaya çalışacak ve “İslamofobi” niteliğinde sayılan
örneklere de yer verilecektir.


3. Belçika’da İslamofobi

Belçika için yabancı işçiler açısından 1980’li yıllar dönüm noktası sayılır. Nitekim işçi
olarak gelen Türk ve Faslı göçmenlerin geçici olarak değil de kalıcı olarak Belçika’ya
yerleştikleri düşüncesi ile karşı karşıya gelindiğinde ve aynı zamanda Müslümanların
çoğunun dinlerinin gereklerini yerine getiren bir toplum olduğu gerçeğini fark edince, o
zamana kadar kendini göstermeyen İslamofobiye dayalı İslam'dan ve Müslümanlardan
korkma, endişe etme ve kuşku duyma, 1980 yılından sonra çok daha belirgin hâl
almıştır.(Manço, U. ve Kanmaz, M. 2004)
11 Eylül İkiz Kule saldırıları ile birlikte, entegrist, terörist suçlamalarına karşı
Müslümanlar, terörizmi desteklemediklerini açıklayarak kendilerine karşı uygulanan baskıları
kırmaya çalışmışlardır.(IHF Mars 2005) 11 Eylül saldırıları Belçika’da genel anlamda fazla
bir gerginliği ve şiddeti beraberinde getirmemiş olsa da(Manço, U. ve Kanmaz, M. 2004)
Avrupa Konseyi Irkçılığa ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonuna göre İslamofobi
diye nitelendirilebilecek çok olay vuku bulmuştur.(ECRI 2003 ve Brobosia, E. ve Rorive, I.
2003)
Bir olayın İslamofobi damgası taşıyıp taşımadığı Avrupa Konseyi, Irkçılığa ve
Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonunun şu ifadelerinde belirlenmiştir: Müslümanları ve
Arap asıllıları hedef alan yayınlar gibi özele yapılan her tür tecavüz, kamusal alanda yapılan
yazılı veya sözlü saldırılar, bazen ölümle sonuçlanabilecek fiziksel saldırılar.(EUMC 2006)
Belçika’da bu tanımlamaya giren sözlü tehditlerden fiziksel saldırılara kadar birçok olay
meydana gelmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır:
1.Mayıs 2002’de Brüksel’in Schaerbeek semtinde Fas asıllı Müslüman bir çift
komşuları tarafından öldürülmüştür.
2.Kasım 2002’de Anvers Borgerhout’ta 27 yaşındaki Faslı İslam din dersi öğretmeni
ailesine iftar için geldiğinde bir anda komşuları tarafından katledilmiştir.(ECRI 2003)
3.2004’de Kimliği belirlenmeyen bir grup Beringen Camii’ne patlayıcı maddelerle
saldırıda bulunmuştur.(Une Mosquée Visée)
4.Ekim 2006’da Wavre Halk Sosyal Hareket Merkezi’ne (CPAS) maddî yardım isteği
ile başvuran bir bayan, başörtüsünden dolayı reddedilmiştir.(MRAX Octobre 2006)
5.Saint-Antoine-de-Padoue Kilisesi görevlilerinden, Türkiye asıllı Süryani ve gerçek
adı Charles-Clément Boniface Özdemir olan Père Samuel, çıktığı televizyon programlarında,
verdiği demeçlerde ve mahkeme duruşmalarında açıkça İslam’ı ve Müslümanları hedef alan açıklamalar yaptığı gerekçesi ile hakkında İslamofobi ve ırkçılığa teşvik etmekten suç
duyurusunda bulunulmuştur.(Le Soir, 16-17 Şubat 2002)
6.Kasım 2004’da Flandre bölgesinde bulunan Remmery şirketinin sahibi Rik Van
Nieuwenhuyse, işyerinde başörtülü bir bayan çalıştırdığı için uzun bir süre ölüm tehditleri
almış ve aynı tehditlere işçi Bayan Naima Amzil de maruz kalmıştır. Fakat iş sahibi bu
tehditleri fazla önemsememiş ve Bayan Naima Amzil’e her türlü desteği vermiştir. Bu
dayanışma ve direnme örneği başta Kral II.Albert olmak üzere ırkçılıkla mücadele eden
kuruluşlardan politikacılara kadar her kesimden çok takdir ve destek görmüştür.(Le Figaro 5
Mart 2005)
Bu verdiğimiz örnekler, bireysel olay niteliğinde sayılabilir. Ancak Vlams Belang’ın
(VB) İslam’a ve Müslümanlara saldırısı tamamen kurumsal bir saldırıdır. Belçika’nın
gündeminden hiç düşmeyen, aşırı sağcı ve ırkçı parti olan Vlaams Belang, İslamofobi
tutumlarından dolayı ani yükselişe geçmiştir. 2 Ekim 1977’de, Vlaams Nationale Partij
(VNP), Karel Dillen tarafından kurulmuş olup, daha sonra Vlaams Blok adını almıştır. 1 Ekim
2000 yılında bu partinin ırkçı tutumlarından dolayı suç duyurusunda bulunulmasıyla başlayan
sürecin sonunda, Vlaams Blok, isim değiştirip politik hayatını 14 Kasım 2004 tarihinden bu
yana Vlaams Belang olarak sürdürmektedir. Vlaams Belang, devamı olduğu Vlaams Blok’un
politik çizgisinden hiç ödün vermeyerek aşırı milliyetçi ve İslamofobi eylemlerini
sürdürmektedir. Dahası, Vlaams Belang’ın başkanı olan Filip Dewinter, kendisinin ne ırkçı ne
de yabancı düşmanı olduğunu, sadece ve sadece İslamofobi olduğunu açıkça belirtmiştir.
1992 yılında Filip Dewinter göç olayına karşı ve özellikle Müslümanlara yönelik değişik
çözümler sunmuş ve bu İslam karşıtı söylem de Flamanların göç sorunu hakkındaki fikirlerine
iyi birer cevap bulmuştur.(Ceuppens, B. 2001)
Vlaams Belang söylemlerinde ve neredeyse ele aldığı her konuda İslam’a atıfta
bulunmaktadır. Hiç bir zaman ırkların eşitliğini açıkça belirtmemiştir. Farklılığı ve
çoğulculuğu savunsalar da yabancılar farklılıklarından dolayı eleştirilmektedir. Bu yüzden
“Ülkelerine gelen yabancıların ve özellikle Müslümanların uyumlarının, dinlerinden dolayı
kesinlikle mümkün olamayacağı ve onlarla birlikte yaşamanın imkânsız olduğu” fikrini
savunmaktadır.(Vérités Bruxelloises, Décembre 2003) Başlarda Vlaams Blok, İslam’a karşı
sadece eleştirilerle yetinirken, 1989’dan itibaren daha da ileriye giderek İslam dininin resmen
tanınmasını sona erdirmek için yasa teklifinde bile bulunmuştur. Bu konudaki görüşü çok
açıktır: “Avrupa, İslam'ın köleliğinden 300 yıl önce kurtulmayı başardığı hâlde, şimdi İslam
dinini tanımak saflık ve bilinçsizliktir. Bu aşırı saflığın altında İslam’ı, onun esaslarını ve
geçmişini iyi bilmemek yatmaktadır.”(Gijsels, H. 1993)

Bir dini hor görmenin veya önemsememenin en kolay yolu, o dinin varlığını inkâr
etmektir. Vlaams Belang da İslam’ın, Hristiyanlık veya Yahudilik gibi bir din olmadığını ve
İslam’ı anlayamamanın onu din olarak kabul etmekden meydana geldiğini açıklamaktadır.
İslamiyet’in, diğer tek Tanrıya inanan dinlerden bazı unsurlardan ve Muhammed’den önceki
zamanlara ait efsanelerden alınarak oluşturulmuş, düzmece din olduğunu
belirtmektedir.(Vérités Bruxelloises, Octobre 2003) Vlaams Belang, neredeyse, bütün
yayınlarında, “gerici”, “kadınlara köle statüsü veren arkaik bir din”, “barbar olduğu kadar da
ilkel” vb. ifadelerle İslamiyet’i kötüleyen, tehlikeli gösteren unsurlara yer vermektedir.
İslamiyet’in hafızasının ne kadar kuvvetli olduğunu ve tek amacının Avrupa’yı tekrar ele
geçirmek olduğunu açıklamaktadır.(Alves, J. 2005)
Müslümanların uyumu (entegrasyonu) konusunda da Vlaams Belang kesin ifadeler
kullanmaktadır: “Ya uyum sağlayın ya da geri dönün!” Yalnız Vlaams Belang’ın söylemi
daha yakından incelendiğinde, Müslümanların Belçika toplumuna uyum sağlamalarının
imkânsız olduğu görülmektedir. Nedeni ise Belçika kültürünü sürekli olarak dışladıkları ve
uyum için hiç bir zaman çaba sarf etmemeleridir.(Alves, J. 2004) Başörtüsüne karşı çıkmayı
medeniyetlerinin hayatta kalması adına çok önemli bir mücadele olarak gören Vlaams Belang,
İslam'ın günlük hayatlarına el koymaması için bazı aşılmaması gereken sınırlar belirlemek
gerektiğini söylemektedir.(Vérités Bruxelloises, Janvier 2004) Kısacası, Vlaams Belang
söylemlerinde ve yayınlarında İslamofobi yaklaşımını açıkça sergilemekte, hatta
haykırmaktadır. Her alanda olduğu gibi, iş, sosyal hayat, vatandaşlık, güvenlik alanında da
Müslümanlar hakkındaki sızlanmalarını sürdürmekte ve her fırsatta Müslümanları terörist gibi
lanse etmekten çekinmemektedir.(Alves, J. 2004)
Belçika’da politikadaki ırkçı ve yabancı düşmanlığı tutumlarına sahip ve bunun
propagandasını yapan partilerin günden güne artan başarılarına dikkat çeken Avrupa Konseyi
Irkçılığa ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu, Vlaams Belang’ın ülkede gerginliği
tırmandıracak milliyetçi ve ırkçı propagandasından fazlasıyla endişe duyduğunu
belirtmektedir.(ECRI 2003)


4. Çözüm ve Öneriler

Belçika’da meydana gelen İslamofobi eğilimli olaylardan bir kaç tanesinin örneğini
vermeye çalıştık. Verdiğimiz örnekler göstermektedir ki, Müslümanlar birçok alanda olduğu
gibi sosyal alanda da dışlanmakta, iş, eğitim ve barınma gibi konularda ayrımcılığa maruz
kalmaktadır. Müslümanların karşı karşıya kaldıkları bu ayrımcılıklar İslamofobi, ırkçı veya
yabancı düşmanlığı olarak da adlandırılabilir. Nitekim bu unsurlar iç içe geçmiş durumlardır.

Öte yandan Müslümanlara karşı önyargılar gittikçe artmaktadır. İslam’ın terörizmle
birlikte anılması artık sıkça rastlanan bir durum olmuştur. Madrid ve Londra saldırılarından,
hele 11 Eylül Dünya Ticaret Merkezi saldırısından sonra medyanın da katkılarıyla,
Müslümanları birer terörist gibi görenlerin sayısı artmıştır. İslam'dan ve Müslümanlardan bu
kadar korkma, ürkme veya endişe duymanın başlıca sebeplerinden biri, yeterince bilgi sahibi
olmamaktır. Nitekim Avrupa Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığını İzleme Merkezinin bildirdiği
ve Belçika toplumunun her kesiminin benimsediği gibi, medyanın sosyal duruş ve davranış
oluşumunda çok büyük rol oynadığını ve İslamofobi konusunda ne kadar katkıda bulundukları
ortadadır.(EUMC 2006) Medya, İslam’dan çok az bahsetmekte ve bahsettiklerinde de genelde
İslamiyet’i şiddet bağlamında ele almaktadır. Eğer bazıları İslam’dan korkuyorlarsa bunun
nedeni İslam’ın ne içeriğini ne de uygulamalarını bilmemeleri ve sunulanlardan fazlasını
araştırmamalarıdır. Basında yansıtılan İslam imajı, çoğunlukla eksik olup İslam, genelde
saldırılar, savaş ve isyanlarla beraber anılmaktadır.(Demaret, G.)
Öte yandan, Belçika Müslümanları Temsil Kurum’u başkanı Coşkun Beyazgül’ün
dikkat çektiği diğer bir konu ise İslam’la terörizmi bağdaştırmanın İslam dininin imajını
olumsuz şekilde etkilediği ve bu durumun da İslamofobi tutumlarını şiddetlendirdiğidir. İslam
ve terörizmi bir arada anmak, Müslümanlara karşı güvensizlik duygusunu
artırmaktadır.(Communiqué de Presse 2006 ve Demaret, G.)
Belçika Devleti, ülkesinde yaşayan farklı dinî, felsefî ve ideolojik grupları göz önünde
bulundurarak değişik sorunları ele alabilecek kültürler arası diyalogu geliştirmiştir. Belçikalı
yetkililer tarafından kurulan kültürler arası diyalog, 23 Şubat 2004 tarihinde resmen faaliyete
geçmiştir.(EUMC 2006)
Öte yandan dinlerarası diyalogun da önemine vurgu yapan yetkililer İslamofobiye
karşı diyalogun geliştirilmesinin ne kadar lüzumlu olduğunu belirtmişlerdir. Bu çerçevede
değişik kuruluşlar tarafından gerçekleştirilen dinlerarası diyalogun arttığı bir
gerçektir.(İhsanoglu, E. 2005)
Alınan yasal önlemler ve tedbirler bir yandan, yapılan faaliyetler öte yandan, İslam’a
ve Müslümanlara karşı duyulan kini ve nefreti ne kadar azaltır, Müslümanların her alanda
karşılaştıkları ayrımcılığı ne ölçüde ortadan kaldırır ve İslamofobi ve anti-İslamist duyguları,
söylemleri ve eylemleri ne derece zayıflatır, bunu zaman gösterecektir. Yalnız, bu çerçeve
doğrultusunda, çok büyük mesafeler kat edildiğini göz ardı etmemek lazımdır. Belçika
toplumunda, farklı etnik ve dinî grupların birbirlerini daha iyi anlama çabası ve isteği içinde
oldukları geç de olsa birçok alanda kendini göstermektedir.


Prof. Dr. Mehmet Zeki AYDIN: Sivas CÜ İlâhiyat Fakültesi Din Eğitimi Anabilim Dalı öğretim üyesi.
www.mehmetzekiaydin.com. Email:maydin@cumhuriyet.edu.tr, Tel:90.5063446620
Müşerref YARDIM: Liège Üniversitesi Arap Dili ve Edebiyatı mezunu olup, hâlen Liège ve Strazburg Marc
Bloch Üniversitesinde doktora tezi hazırlamaktadır. Email: Muserref.Yardim@student.ulg.ac.be