SAĞLIK KÖŞESİ CİNSEL SAĞLIK CİNSEL DAVRANIŞ PSİKOLOJİSİ NEDİR?

CİNSEL DAVRANIŞ PSİKOLOJİSİ NEDİR?

CİNSEL DAVRANIŞ PSİKOLOJİSİ NEDİR?

 
  • 0 Oy - 0 Ortalama
 
fikriye
Çalışkan Üye
101
03-05-2014:19:20
#1
CİNSEL DAVRANIŞ PSİKOLOJİSİ

İnsanın cinsel davranışı hakkında öğrendiklerimizle bu konu üzerinde bilgi edinme imkanı daha çok artmıştır ve tabiidir ki, cinsel davranışın kendisi de değişime uğramıştır. Bazı sosyal bilimciler yaşadığımız şeyin sadece değişme değil, bundan öte bir şey -belki de bir devrim- olduğunu söylemekle iseler de, diğerleri bunun abartılı bir ifade olduğunu söylü­yorlar.

Cinsiyet (sex), burada cinsel uyarımlar, cinsel haz alma, Üreme ile bağlantılı olan herşeyi ve ön uyarma, haz alma ve üremeye eşlik eden tüm davranışları ifade etmek için kullanılmaktadır. Öpme, okşama, cinsel ilişki ve mastürbasyon, bunların tümü cinsel davranış biçimleri olup seks terimi ve onun türevleri ile adlandırılırlar. Cinsel davranış, evlilik-öncesi, evlilik-içi ve evlilik-dışı cinsel davranış gibi belirli bir .sosyal çerçevede incelendiğinde bir bireyin (ister fiziki olarak gerçekleştirilsin, isterse fantazilerde olduğu gibi zihinsel olarak) diğer bîr bireyi (gerçek veya hayali) de içine alan ve cinsel hazzı amaç edinen eylemlerini ifade eder.

[Resim: Haber3.jpg]

Üreme ve Eğlence:

Cinsel etkileşimin en az 2 net fonksiyonu vardır:

1- Üreme, ki çağdaş toplumda cinsel ilişkide çok küçük bir yer tutmaktadır;

2- Zevk ve eğlence, ki (erkek ve kadınlar arasında oran farkı olsa bile) her zaman bu ilişkide çok bü­yük yer tutmuştur.

Eğlenceye (ya da zevke) yönelik cinsel ilişkinin üremeye yönelik olandan fazla olduğunu bir kuşak öncesine oranla istenen -ve istenmeyen- çocuk doğum oranının düşmesi ve Batı dünyasında genel olarak evlilik-öncesi, evlilik-içi ve evlilik-dışı cinsel davranış sıklığında artış olması kanıtlıyor; kesin olarak günümüzde, zevk için cinsel ilişki istisna değil, kuraldır.

Ancak üreme amacı dışında kurulan cinsel ilişkilerin yoğunluk ve sıklığındaki artış, beraberinde söz konusu davranışın sonuçları ve yarattığı zorluklar konusunda bilinçlenmeyi getirmiyor. Araştırmaların gösterdiğine göre örneğin ABD'de hiç evlenmemiş, cinsel tecrübesi olan yeni yetme genç kızların çoğu cinsel ilişki sırasında gebelikten korunma yöntemi uygulamıyor. Buna bakarak, evlenmemiş kadınlarda istenmeyen gebelikler ve kürtaj sayısındaki büyük artışı ve gelinlerin çok önemli bir kısmının düğün günü hamile olduğu gerçeğini anlamak mümkündür. Görünen o ki, kız evlenmeden hamile kalma olayını onaylamayan, hatta kötü gözle bakan toplumlar içinde yaşamayı sürdükçe ve genç çiftlerin kendileri de böyle gebelikleri istemedikleri sürece, gebelik, doğum kontrol yöntemleri, doğum ve cinsel faaliyetin sonuçlan konusunda ayrıntılı tartışmaların sürmesi kaçınılmaz.

Evıim mi, devrim mi?

Batı toplumlarında bulunan sınırlı, ancak ak­la yakın kanıtlara bakılacak olursa, son yıllarda insanın cinsel davranışı şu değişmeleri gös­termiştir:

1- Evlilik-öncesi cinsel ilişki kuran birey sayısında, özellikle kadınlarda artış,

2-Bir bireyin evlilik-öncesi cinsel ilişki kurma ihtimali olan eşlerin sayısında artış;

3- Bireyler ilk cinsel ilişkilerini daha erken yaşlarda kurmaktadırlar;

4- Bir cinsel ilişki içine girmek için bireyler daha düşük düzeyde bir bağlılıkla yetiniyorlar;

5- Evlilik-içi cinsel ilişki sayısında artış;

6- Evlilik-dışı cinsel ilişkilerde (özellikle kadınlar lehine) artış;

7- Evlenmemiş kadınlara uygulanan kürtaj sıklığında artış; ayrıca tüm kürtajlar içinde evlenmemişlere yapılanla­rın oranı da yükseliyor;

8- Evlenmemiş kadınlarda, özellikle ergenlik çağındakîlerde, istenmeyen gebeliklerde artış;

9- Her yaştaki kadınlarda aile planlaması hizmetlerine talepte artış;

10- En etkili doğum kontrol yöntemlerinin, her yaştan, her sosyal sınıf, din ve ırktan kadına yaygınlaşması;

11- Kitaplar, dergiler, filmler ve diğer iletişim araçlarında cinselliğe daha çok yer verilmesi ve açıkça tartışılması;

12- Alternatif yaşam biçimlerinin ve alternatif cinsel tercihlerin, örneğin homoseksüelliğin daha serbest bir biçimde kabul edilmesi;

13- Gayrı resmi karşı cinsten sosyal ve cinsel ilişkileri başlatmakta kadınlara daha fazla özgürlük verilmesi;

14- Standartlar birbirinden farklı olsa bile, seks hakkında konuşma, değişik değer ve tutumları hoş görebilme ve seksi ka­bul edebilme konularında istekliliğin artması.

Geçtiğimiz yıllar içinde bu değişikliklerin oluştuğunu kabul edersek bir devrim olmuştur, dememiz gerekir. Fakat birçok nedenle bu sonuç yanıltıcı olabilir.

Sosyal bilimciler genellikle evlilik-öncesi cinsel ilişkiyi cinsel devrimin ana göstergesi olarak Öne sürmüşlerdir. Bir an için, batı toplumlarındaki evlilik-öncesi cinsel ilişkilere bakacak olursak, 1920'li yıllar ile 196O'lı yıllar arasında çok az değişimin olduğunu görürüz. Savaş sonrasındaki "baby-boom" (bebek patlaması), ekonomik refah, televizyon, endüstrileşme ve kitle iletişim araçlarının artan etkisine rastlayan yıllarda "cinsel devrim"den daha çok bahscdilirve (hakkında) yazılır oldu. Say­gın sosyal bilimciler bu devrimin tamamlandığını ve bittiğini birçok kez belirtmişlerdir.

(îeriye bakınca görünen o ki, 1950'lerde ve 1960'ların başında cinsellik daha çok ve daha açık olarak tartışılmış olmasına rağmen, aslında cinsel davranışlarda çok büyük artışlar olmamıştır. Bütün bu konuşmaların bizi yanılttığını, zira verilerin cinsel davranışta çok küçük değişiklik olduğunu gösterdiği söylenebilir.

Ancak, 1960'ların ortalarından itibaren toplanan verilere bakacak olursak, evlilik-öncesi cinsel ilişkiye giren bireylerin sayısında farkedilir, anlamlı ve hatta bazen dramatik değişiklikler olduğunu farketmeye başlarız. Bu eğilim, en belirgin olarak ABD'de görülmekte, ama benzer bir eğilimin Avrupa ülkelerinde de olduğuna dair kanıtlar bulunmaktadır. Son 10 yıl içinde evlilik-öncesi ilişki sıklığı erkeklerde orta derecede, kadınlarda ise çarpıcı oranda artmıştır. Denebilir ki, kadınlar arayı kapatıyorlar, en azından evlilik Öncesi en az bir cinsel ilişki kurmuş olanların sayısı söz konusu olduğunda.

Cinsel davranış konusundaki verilerin çoğu yalnızca sıklık ve yoğunluk ile ilgili olanlardır. Sosyal değişmenin büyüklüğü, araştırılan ilişkilerin sıklığını temel olarak değil, doğası ve niteliği incelenerek anlaşılabilir sanıyoruz. Zaten, yoğunluk açısından erkeklere yetişen kadınların cinsel ilişkilere reaksiyonları, duyguları ve nasıl başa çıktıkları konusunda erkeklerle aralarında çarpıcı farklılıklar vardır.

Kadınlarda evlilik-dışı cinsel ilişkide görü­len anlamlı artışı kastediyorsak, bir devrim olmuştur. Ancak eğer, sosyalizasyon sürecinin ayrılmaz parçalan olatak cinsel performans, değerler ve tutumları alıyorsak, "devrim" sözcüğü biraz aşırı bir ifade olur.
fikriye
03-05-2014:19:20 #1

CİNSEL DAVRANIŞ PSİKOLOJİSİ

İnsanın cinsel davranışı hakkında öğrendiklerimizle bu konu üzerinde bilgi edinme imkanı daha çok artmıştır ve tabiidir ki, cinsel davranışın kendisi de değişime uğramıştır. Bazı sosyal bilimciler yaşadığımız şeyin sadece değişme değil, bundan öte bir şey -belki de bir devrim- olduğunu söylemekle iseler de, diğerleri bunun abartılı bir ifade olduğunu söylü­yorlar.

Cinsiyet (sex), burada cinsel uyarımlar, cinsel haz alma, Üreme ile bağlantılı olan herşeyi ve ön uyarma, haz alma ve üremeye eşlik eden tüm davranışları ifade etmek için kullanılmaktadır. Öpme, okşama, cinsel ilişki ve mastürbasyon, bunların tümü cinsel davranış biçimleri olup seks terimi ve onun türevleri ile adlandırılırlar. Cinsel davranış, evlilik-öncesi, evlilik-içi ve evlilik-dışı cinsel davranış gibi belirli bir .sosyal çerçevede incelendiğinde bir bireyin (ister fiziki olarak gerçekleştirilsin, isterse fantazilerde olduğu gibi zihinsel olarak) diğer bîr bireyi (gerçek veya hayali) de içine alan ve cinsel hazzı amaç edinen eylemlerini ifade eder.

[Resim: Haber3.jpg]

Üreme ve Eğlence:

Cinsel etkileşimin en az 2 net fonksiyonu vardır:

1- Üreme, ki çağdaş toplumda cinsel ilişkide çok küçük bir yer tutmaktadır;

2- Zevk ve eğlence, ki (erkek ve kadınlar arasında oran farkı olsa bile) her zaman bu ilişkide çok bü­yük yer tutmuştur.

Eğlenceye (ya da zevke) yönelik cinsel ilişkinin üremeye yönelik olandan fazla olduğunu bir kuşak öncesine oranla istenen -ve istenmeyen- çocuk doğum oranının düşmesi ve Batı dünyasında genel olarak evlilik-öncesi, evlilik-içi ve evlilik-dışı cinsel davranış sıklığında artış olması kanıtlıyor; kesin olarak günümüzde, zevk için cinsel ilişki istisna değil, kuraldır.

Ancak üreme amacı dışında kurulan cinsel ilişkilerin yoğunluk ve sıklığındaki artış, beraberinde söz konusu davranışın sonuçları ve yarattığı zorluklar konusunda bilinçlenmeyi getirmiyor. Araştırmaların gösterdiğine göre örneğin ABD'de hiç evlenmemiş, cinsel tecrübesi olan yeni yetme genç kızların çoğu cinsel ilişki sırasında gebelikten korunma yöntemi uygulamıyor. Buna bakarak, evlenmemiş kadınlarda istenmeyen gebelikler ve kürtaj sayısındaki büyük artışı ve gelinlerin çok önemli bir kısmının düğün günü hamile olduğu gerçeğini anlamak mümkündür. Görünen o ki, kız evlenmeden hamile kalma olayını onaylamayan, hatta kötü gözle bakan toplumlar içinde yaşamayı sürdükçe ve genç çiftlerin kendileri de böyle gebelikleri istemedikleri sürece, gebelik, doğum kontrol yöntemleri, doğum ve cinsel faaliyetin sonuçlan konusunda ayrıntılı tartışmaların sürmesi kaçınılmaz.

Evıim mi, devrim mi?

Batı toplumlarında bulunan sınırlı, ancak ak­la yakın kanıtlara bakılacak olursa, son yıllarda insanın cinsel davranışı şu değişmeleri gös­termiştir:

1- Evlilik-öncesi cinsel ilişki kuran birey sayısında, özellikle kadınlarda artış,

2-Bir bireyin evlilik-öncesi cinsel ilişki kurma ihtimali olan eşlerin sayısında artış;

3- Bireyler ilk cinsel ilişkilerini daha erken yaşlarda kurmaktadırlar;

4- Bir cinsel ilişki içine girmek için bireyler daha düşük düzeyde bir bağlılıkla yetiniyorlar;

5- Evlilik-içi cinsel ilişki sayısında artış;

6- Evlilik-dışı cinsel ilişkilerde (özellikle kadınlar lehine) artış;

7- Evlenmemiş kadınlara uygulanan kürtaj sıklığında artış; ayrıca tüm kürtajlar içinde evlenmemişlere yapılanla­rın oranı da yükseliyor;

8- Evlenmemiş kadınlarda, özellikle ergenlik çağındakîlerde, istenmeyen gebeliklerde artış;

9- Her yaştaki kadınlarda aile planlaması hizmetlerine talepte artış;

10- En etkili doğum kontrol yöntemlerinin, her yaştan, her sosyal sınıf, din ve ırktan kadına yaygınlaşması;

11- Kitaplar, dergiler, filmler ve diğer iletişim araçlarında cinselliğe daha çok yer verilmesi ve açıkça tartışılması;

12- Alternatif yaşam biçimlerinin ve alternatif cinsel tercihlerin, örneğin homoseksüelliğin daha serbest bir biçimde kabul edilmesi;

13- Gayrı resmi karşı cinsten sosyal ve cinsel ilişkileri başlatmakta kadınlara daha fazla özgürlük verilmesi;

14- Standartlar birbirinden farklı olsa bile, seks hakkında konuşma, değişik değer ve tutumları hoş görebilme ve seksi ka­bul edebilme konularında istekliliğin artması.

Geçtiğimiz yıllar içinde bu değişikliklerin oluştuğunu kabul edersek bir devrim olmuştur, dememiz gerekir. Fakat birçok nedenle bu sonuç yanıltıcı olabilir.

Sosyal bilimciler genellikle evlilik-öncesi cinsel ilişkiyi cinsel devrimin ana göstergesi olarak Öne sürmüşlerdir. Bir an için, batı toplumlarındaki evlilik-öncesi cinsel ilişkilere bakacak olursak, 1920'li yıllar ile 196O'lı yıllar arasında çok az değişimin olduğunu görürüz. Savaş sonrasındaki "baby-boom" (bebek patlaması), ekonomik refah, televizyon, endüstrileşme ve kitle iletişim araçlarının artan etkisine rastlayan yıllarda "cinsel devrim"den daha çok bahscdilirve (hakkında) yazılır oldu. Say­gın sosyal bilimciler bu devrimin tamamlandığını ve bittiğini birçok kez belirtmişlerdir.

(îeriye bakınca görünen o ki, 1950'lerde ve 1960'ların başında cinsellik daha çok ve daha açık olarak tartışılmış olmasına rağmen, aslında cinsel davranışlarda çok büyük artışlar olmamıştır. Bütün bu konuşmaların bizi yanılttığını, zira verilerin cinsel davranışta çok küçük değişiklik olduğunu gösterdiği söylenebilir.

Ancak, 1960'ların ortalarından itibaren toplanan verilere bakacak olursak, evlilik-öncesi cinsel ilişkiye giren bireylerin sayısında farkedilir, anlamlı ve hatta bazen dramatik değişiklikler olduğunu farketmeye başlarız. Bu eğilim, en belirgin olarak ABD'de görülmekte, ama benzer bir eğilimin Avrupa ülkelerinde de olduğuna dair kanıtlar bulunmaktadır. Son 10 yıl içinde evlilik-öncesi ilişki sıklığı erkeklerde orta derecede, kadınlarda ise çarpıcı oranda artmıştır. Denebilir ki, kadınlar arayı kapatıyorlar, en azından evlilik Öncesi en az bir cinsel ilişki kurmuş olanların sayısı söz konusu olduğunda.

Cinsel davranış konusundaki verilerin çoğu yalnızca sıklık ve yoğunluk ile ilgili olanlardır. Sosyal değişmenin büyüklüğü, araştırılan ilişkilerin sıklığını temel olarak değil, doğası ve niteliği incelenerek anlaşılabilir sanıyoruz. Zaten, yoğunluk açısından erkeklere yetişen kadınların cinsel ilişkilere reaksiyonları, duyguları ve nasıl başa çıktıkları konusunda erkeklerle aralarında çarpıcı farklılıklar vardır.

Kadınlarda evlilik-dışı cinsel ilişkide görü­len anlamlı artışı kastediyorsak, bir devrim olmuştur. Ancak eğer, sosyalizasyon sürecinin ayrılmaz parçalan olatak cinsel performans, değerler ve tutumları alıyorsak, "devrim" sözcüğü biraz aşırı bir ifade olur.

 
  • 0 Oy - 0 Ortalama
Bu konuyu görüntüleyen kullanıcı(lar):
 1 Ziyaretçi
Bu konuyu görüntüleyen kullanıcı(lar):
 1 Ziyaretçi