ALMANYA « GURBETÇİLER DE « GÜNCEL Almanya’nın Dış Politikası

Almanya’nın Dış Politikası

Almanya’nın Dış Politikası

 
  • 0 Oy - 0 Ortalama
 
editor
Moderator
91
26-12-2013:18:07
#1
1949-1957 Arası (Westpolitik; Batı Politikası)

Bu süreçte iktidar olan Adenauer, Almanya’nın Batı politikası ile ülkenin Batıyla entegrasyonunu amaçlamıştır. Bu sırada Almanya iki tür politika geliştirmiştir. Antikomünizm ve Antitotalitarizm. Totalitarizm, Hitler Almanyası’nda yaşanmıştı ve unutulmaz sonuçlar doğurmuştu. Komünizm ise Batı kapitalizmi ve liberalizmi karşısındaydı.
Anedauer bu dönemde, muhaliflerinin tersine, Almanya’nın Batı entegrasyonunun Almanya’nın birleşmesini engellemeyeceğini düşünüyor, önceliği Batı ile entegrasyona veriyordu.
1953’ten itibaren Almanya’nın ileri sürdüğü denetimli silahlanma hem Almanya ve diğer Batı Avrupa ülkelerinin Sovyetler’den gelecek tehlikeye karşı kendini savunmasını, hem de bu politikasıyla Almanya’nın dışlanmaktan kurtulmasını sağlayan bir adımdı. Adenauer denetimli silahlanma yolu ile Batı Savunma İttifakı içinde yer alarak Almanya’nın bağlantısızlar içinde yer almasını engellemek istiyordu.

[size=large1957-1963 Arası[/size]

1957’de Fransa ile ilişkilerini Amerika’daki Kennedy hükümetine duyulan güvensizlik nedeniyle sıklaştıran F. Almanya, aynı zamanda kendini Alman İmparatorluğu’nun tek meşru mirasçısı sayıyordu. Nitekim Alman İmparatorluğu’nun savaş öncesi ve sonrasından kalan toplam 14 milyar mark tutarındaki borcunu ve İsrail Devleti’ne 1.78 milyar dolar tazminatı Federal Almanya ödemişti. Hallstein Doktrini gereği olarak Doğu Almanya ile ilişkide bulunan tüm Üçüncü Dünya Ülkeleri ile de diplomatik ve ekonomik ilişkilerin kesilmesi gündeme gelmiştir. 1959-60 yıllarında Adenauer’in Batı politikasına, AET’nin oluşumuna destek veren ana muhalefet partisi SPD, ileriki yıllarda özellikle Willy Brandt’ın “küçük adımlar” politikası ile Demokratik Almanya Cumhuriyeti ile ilişkileri yeniden kurmayı amaçlar. Kısacası Konrad Adenauer’in “tek başına temsil” stratejisi zayıflamaya başlar.



1963-1969 Arası

Alman Dış politikasında 1960’ların ortalarında üç opsiyon söz konusu idi.

Atlantik taraftarları,

De Gaulle’cüler,

Willy Brandt etrafındaki yeni Alman Doğu politikası taraftarları.

Atlantik taraftarlarının başını Ludwing Erhard çeker. Bunlar ABD ile yakınlaşmayı savunurlar.

De Gaulle’cüler ise Adenauer’in de içinde bulunduğu gruptur. Bu grup ABD’nin Avrupa’ya gerekli önemi vermediğini düşünenlerden ve Fransa ile yakınlaşmanın gereğini vurgulayanlardan oluşuyordu.

196’da FDP’nin iktidardan çekilmesi üzerine Federal Almanya De Gaulle’cü Kurt Georg Kiesinger başkanlığında ve Sosyal Demokratların katılımıyla yeniden kurulur. Willy Brandt Dışişleri Bakanı olur. Bu tarihten itibaren De Gaulle’cülerin “Almanya’nın öteki kısmı” olarak gördükleri Doğu Almanya ile ilişkiler Demokratik Alman Cumhuriyeti ile ilişkiler giderek gelişmeye başlar.

1969-1974 Arası (Ostpolitik; Doğu Politikası

Doğu Almanya’nın giderek daha çok ülke tarafından tanınması sonucu, onu fiili olarak tanımayan Federal Almanya’nın uluslararası alanda etkisizleşmemesi için Doğu Bloku ülkeleri ile Batı ittifakı temelinde işbirliği zorunlu olmaktaydı. Görülen bu politikada temel amaç; Federal Almanya’nın uluslararası alanda iyi bir pozisyon ve dış politikada etkin bir müzakere gücü (sabıkalı geçmişi Almanya’nın yüzüne vuran Batı Avrupa’nın bu konu da elinden alınmış oluyordu) elde etmesine, her iki Alman devletinin birleşmesine zemin hazırlıyordu.

Kuruluşunun ilk yıllarından itibaren ülke ekonomisini sıfırdan geliştirmeye başlayan F. Almanya, bu amaçla yurtdışından işçi alımı da yaparak kısa sürede “Alman mucizesi”ni gerçekleştirmiştir. Alman endüstrisi bir yandan üretim için hammaddeye, diğer yandan da ekonomisinin belkemiğini oluşturan ihracat için pazarlara gereksinim duymaya başlamıştır. Buna yönelik olarak Üçüncü Dünya ülkeleri F. Almanya’nın dış ilişkilerinde küçümsenmeyecek bir öneme sahiptirler (CANBOLAT, 1999, s. 89).

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki dönemde Almanya’nın dış politika ile ilişkilerine karanlık Nazi geçmiş damgasını vurmuştur. Bu açıdan 1940’ların ortalarından itibaren Alman ulusal çıkarlarının salt klasik dış politika aracılığı ile vurgulanması doğru bulunmamış, bunun yerine çıkarların endirek yoldan gerçekleştirilmesine yönelik politikalar tercih edilmiştir. Aslında yurtdışı kültür politikası Almanya’nın daha önceleri kullanmış olduğu bir politikaydı, ancak bu tarihlerden sonra sanayileşen F. Almanya için önem kazandı. Bu dönemden itibaren Alman dış politikası üç ayak (ekonomi-siyaset, kültür ve diplomasi) üzerine oturur. Kültürel öğelere dayanan dış politika anlayışına “üçüncü boyut”, “dünya politikasının üçüncü sahnesi” denilmektedir. 1967’de Dışişleri Bakanlığını yürütmekte olan Willy Brandt yurtdışı kültür politikasını “modern dış politikanın üçüncü sütunu” olarak nitelemiştir. Yurtdışı kültür politikasının amacı (diğer Batılı ülkelerin, Almanya’nın geçmişini bahane ederek dış politikada Almanya’yı engellemeye çalışması nedeniyle) yurt dışında Almanya için anlayış ve hoşgörü ortamı hazırlayarak dış etkinlikleri işlevselleştirmektedir (CANBOLAT, 1999, s. 99).

Almanya kültürel ayaklı dış politika anlayışını çeşitli aracılarla yürütmektedir. Bu aracı örgütler Weimar döneminde doğmuş, İkinci Dünya Savaşı sonrasında F. Almanya’nın dışa yönelik kültür politikasının aracı olarak tekrar devreye sokulmuşlardır. Aracı örgütler Federal Alman hükümeti tarafından finanse edilmektedir. Dış politik kararların planlanması ve eşgüdümü Federal Hükümete aittir. İdare ve yürütme ise aracı örgütlerce yerine getirilmektedir. Almanya’nın yurtdışı kültür politikasının önemli aracı bilimdir.

Bilimsel etkinliklerin gerçekleştirildiği kurumlar olan üniversiteler ile akademik değişim hizmetleri sunan kurumlar ile Almanya’da eğitim-öğretim bursu veren kurumlar aracı örgütlerdir. Alman Akademik Değişim Hizmeti (DAAD), Alexander von Humbolt Vakfı (Avtt), Alman Araştırma Topluluğu (DFG) bu aracı örgütlerden birkaçıdır. 1952 yılında kurulan Inter Nationes; bilim, sanat ve kültürün her dalında dünyanın çeşitli yörelerinden partnerler edinerek dialog geliştirme amacındadır. Kuruluşun çalışmalarını yoğunlaştırdığı bölgeler, Orta ve Doğu Avrupa, Bağımsız Devletler Topluluğu, Avrupa Birliği, Kuzey Amerika’dır. Bunlara ek olarak IFA kısaltma adıyla bilinen Yurtdışı İlişkileri Enstitüsü de kütüphane ve dokümantasyon, basım-yayım çalışmalarını yürütür. Bunun dışında Goethe Enstitüsü yurtdışındaki 109 kütüphanesiyle uluslararası kamuoyuna Almanya’nın toplumsal, siyasal yapısı hakkında aydınlatıcı bilgiler sunmaktadır.

Alman ve yabancı toplumsal gruplar arasında çeşitli alanlarda karşılıklı bilgilenim yoluyla bir anlayış zemini oluşturmak için faaliyet gösteren politik vakıflar da gözardı edilmemelidir. Bu politik vakıflar farklı siyasal partilere yakınlıkları ile de bilinirler. Hıristiyan Demokrat Birliği (CDU), Konrad Adenauer vakfı’na, Yeşiller ise Heinrich Böll Vakfı’na sahiptir. Friedrich Ebert Vakfı, Sosyal Demokrat Parti’ye (SDP), Hür Demokrat Parti’ye (FDP) Friedrich Naumann Vakfı siyasal yakınlık duymaktadır. Bu vakıflar dış siyaset arenasında ülkenin manevra alanını genişletmektedirler (HABLEMİTOĞLU, 2003, s. 20).

Kiliseler hem yurtdışındaki Almanlar’ın manevi gereksinimlerini karşılıyor, hem de Üçüncü Dünya ülkelerinde gelişme yardımının ve diğer sosyal işlerin yürütülmesinde etkilidirler.

Burada Vakıflar üzerinde biraz durmak istiyorum. FDP’nin Friedrich Naumann Vakfı federal bir yapının öneminin anlaşılması için daha çok Batı Anadolu’ya faaliyette bulunmaktadır. Yeşillerin Heinrich Böll Vakfı federal yönetim biçiminin önemini, Doğu Anadolu’da bulunan Kürt azınlığa daha çok haklar verilmesini savunmaktadır. SPD’nin Friedrich Ebert Vakfı da Türkiye’nin sivil toplum kuruluşlarının geliştirilmesi gereğini savunmakta ve Türkiye’deki insan hakları ayıpları için bir takım önlemler ileri sürmektedir. CDU’ya ait Konrad Adenauer Vakfı da İslamı demokrasiyle bağdaştırmak konusunda kapsamlı projeler hazırlamaktadır. Bu vakıf, Türkiye’de Türk Demokrasi Vakfı, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Arı Hareketi, TİSK, TOSYÖV, KADER ve çeşitli üniversitelerle ortaklaşa etkinlikler düzenlemiştir. Vakfın çalışmalarından birkaçı:

Türkiye’de Anayasa Reformu, Prensipler ve Sonuçlar konulu kongre (29-30 Haziran 2000),

Türkiye’de Okul Reformu Sonrasında Yabancı Dil Dersi Reformu konulu sempozyum,

Küreselleşme ve Modernleşme Sürecinde Kültürel Kimlik konulu kongre (2000),

Karadeniz Ereğli’de Bölgesel Gelişme konulu kongre (2000),

Alman Okullarında İslam Din Dersi konulu kongre (2000),

Türkiye ve AB Ulusal Egemenlik Haklarının Devri konulu kongre (2000),

Globalleşme-Türkiye İçin İktisadi Zorluklar ve Şanslar konulu kongre (2000).

Heinrich Böll Vakfı’nın çalışmalarından birkaçı da şöyle:

Ulusal, Ulusalüstü, Uluslararası Hukukta Azınlık Hakları konulu sempozyum (8-9 Haziran 2001),

Türkiye-AB Bütünleşmesinde STK’ların Rolü konulu sempozyum (15-16 Aralık 2000),

Sivil Toplum Kuruluşlarında Örgütiçi Demokrasi ve Gönüllülük konulu sempozyum (2-3 Haziran 2001).


editor
26-12-2013:18:07 #1

1949-1957 Arası (Westpolitik; Batı Politikası)

Bu süreçte iktidar olan Adenauer, Almanya’nın Batı politikası ile ülkenin Batıyla entegrasyonunu amaçlamıştır. Bu sırada Almanya iki tür politika geliştirmiştir. Antikomünizm ve Antitotalitarizm. Totalitarizm, Hitler Almanyası’nda yaşanmıştı ve unutulmaz sonuçlar doğurmuştu. Komünizm ise Batı kapitalizmi ve liberalizmi karşısındaydı.
Anedauer bu dönemde, muhaliflerinin tersine, Almanya’nın Batı entegrasyonunun Almanya’nın birleşmesini engellemeyeceğini düşünüyor, önceliği Batı ile entegrasyona veriyordu.
1953’ten itibaren Almanya’nın ileri sürdüğü denetimli silahlanma hem Almanya ve diğer Batı Avrupa ülkelerinin Sovyetler’den gelecek tehlikeye karşı kendini savunmasını, hem de bu politikasıyla Almanya’nın dışlanmaktan kurtulmasını sağlayan bir adımdı. Adenauer denetimli silahlanma yolu ile Batı Savunma İttifakı içinde yer alarak Almanya’nın bağlantısızlar içinde yer almasını engellemek istiyordu.

[size=large1957-1963 Arası[/size]

1957’de Fransa ile ilişkilerini Amerika’daki Kennedy hükümetine duyulan güvensizlik nedeniyle sıklaştıran F. Almanya, aynı zamanda kendini Alman İmparatorluğu’nun tek meşru mirasçısı sayıyordu. Nitekim Alman İmparatorluğu’nun savaş öncesi ve sonrasından kalan toplam 14 milyar mark tutarındaki borcunu ve İsrail Devleti’ne 1.78 milyar dolar tazminatı Federal Almanya ödemişti. Hallstein Doktrini gereği olarak Doğu Almanya ile ilişkide bulunan tüm Üçüncü Dünya Ülkeleri ile de diplomatik ve ekonomik ilişkilerin kesilmesi gündeme gelmiştir. 1959-60 yıllarında Adenauer’in Batı politikasına, AET’nin oluşumuna destek veren ana muhalefet partisi SPD, ileriki yıllarda özellikle Willy Brandt’ın “küçük adımlar” politikası ile Demokratik Almanya Cumhuriyeti ile ilişkileri yeniden kurmayı amaçlar. Kısacası Konrad Adenauer’in “tek başına temsil” stratejisi zayıflamaya başlar.



1963-1969 Arası

Alman Dış politikasında 1960’ların ortalarında üç opsiyon söz konusu idi.

Atlantik taraftarları,

De Gaulle’cüler,

Willy Brandt etrafındaki yeni Alman Doğu politikası taraftarları.

Atlantik taraftarlarının başını Ludwing Erhard çeker. Bunlar ABD ile yakınlaşmayı savunurlar.

De Gaulle’cüler ise Adenauer’in de içinde bulunduğu gruptur. Bu grup ABD’nin Avrupa’ya gerekli önemi vermediğini düşünenlerden ve Fransa ile yakınlaşmanın gereğini vurgulayanlardan oluşuyordu.

196’da FDP’nin iktidardan çekilmesi üzerine Federal Almanya De Gaulle’cü Kurt Georg Kiesinger başkanlığında ve Sosyal Demokratların katılımıyla yeniden kurulur. Willy Brandt Dışişleri Bakanı olur. Bu tarihten itibaren De Gaulle’cülerin “Almanya’nın öteki kısmı” olarak gördükleri Doğu Almanya ile ilişkiler Demokratik Alman Cumhuriyeti ile ilişkiler giderek gelişmeye başlar.

1969-1974 Arası (Ostpolitik; Doğu Politikası

Doğu Almanya’nın giderek daha çok ülke tarafından tanınması sonucu, onu fiili olarak tanımayan Federal Almanya’nın uluslararası alanda etkisizleşmemesi için Doğu Bloku ülkeleri ile Batı ittifakı temelinde işbirliği zorunlu olmaktaydı. Görülen bu politikada temel amaç; Federal Almanya’nın uluslararası alanda iyi bir pozisyon ve dış politikada etkin bir müzakere gücü (sabıkalı geçmişi Almanya’nın yüzüne vuran Batı Avrupa’nın bu konu da elinden alınmış oluyordu) elde etmesine, her iki Alman devletinin birleşmesine zemin hazırlıyordu.

Kuruluşunun ilk yıllarından itibaren ülke ekonomisini sıfırdan geliştirmeye başlayan F. Almanya, bu amaçla yurtdışından işçi alımı da yaparak kısa sürede “Alman mucizesi”ni gerçekleştirmiştir. Alman endüstrisi bir yandan üretim için hammaddeye, diğer yandan da ekonomisinin belkemiğini oluşturan ihracat için pazarlara gereksinim duymaya başlamıştır. Buna yönelik olarak Üçüncü Dünya ülkeleri F. Almanya’nın dış ilişkilerinde küçümsenmeyecek bir öneme sahiptirler (CANBOLAT, 1999, s. 89).

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki dönemde Almanya’nın dış politika ile ilişkilerine karanlık Nazi geçmiş damgasını vurmuştur. Bu açıdan 1940’ların ortalarından itibaren Alman ulusal çıkarlarının salt klasik dış politika aracılığı ile vurgulanması doğru bulunmamış, bunun yerine çıkarların endirek yoldan gerçekleştirilmesine yönelik politikalar tercih edilmiştir. Aslında yurtdışı kültür politikası Almanya’nın daha önceleri kullanmış olduğu bir politikaydı, ancak bu tarihlerden sonra sanayileşen F. Almanya için önem kazandı. Bu dönemden itibaren Alman dış politikası üç ayak (ekonomi-siyaset, kültür ve diplomasi) üzerine oturur. Kültürel öğelere dayanan dış politika anlayışına “üçüncü boyut”, “dünya politikasının üçüncü sahnesi” denilmektedir. 1967’de Dışişleri Bakanlığını yürütmekte olan Willy Brandt yurtdışı kültür politikasını “modern dış politikanın üçüncü sütunu” olarak nitelemiştir. Yurtdışı kültür politikasının amacı (diğer Batılı ülkelerin, Almanya’nın geçmişini bahane ederek dış politikada Almanya’yı engellemeye çalışması nedeniyle) yurt dışında Almanya için anlayış ve hoşgörü ortamı hazırlayarak dış etkinlikleri işlevselleştirmektedir (CANBOLAT, 1999, s. 99).

Almanya kültürel ayaklı dış politika anlayışını çeşitli aracılarla yürütmektedir. Bu aracı örgütler Weimar döneminde doğmuş, İkinci Dünya Savaşı sonrasında F. Almanya’nın dışa yönelik kültür politikasının aracı olarak tekrar devreye sokulmuşlardır. Aracı örgütler Federal Alman hükümeti tarafından finanse edilmektedir. Dış politik kararların planlanması ve eşgüdümü Federal Hükümete aittir. İdare ve yürütme ise aracı örgütlerce yerine getirilmektedir. Almanya’nın yurtdışı kültür politikasının önemli aracı bilimdir.

Bilimsel etkinliklerin gerçekleştirildiği kurumlar olan üniversiteler ile akademik değişim hizmetleri sunan kurumlar ile Almanya’da eğitim-öğretim bursu veren kurumlar aracı örgütlerdir. Alman Akademik Değişim Hizmeti (DAAD), Alexander von Humbolt Vakfı (Avtt), Alman Araştırma Topluluğu (DFG) bu aracı örgütlerden birkaçıdır. 1952 yılında kurulan Inter Nationes; bilim, sanat ve kültürün her dalında dünyanın çeşitli yörelerinden partnerler edinerek dialog geliştirme amacındadır. Kuruluşun çalışmalarını yoğunlaştırdığı bölgeler, Orta ve Doğu Avrupa, Bağımsız Devletler Topluluğu, Avrupa Birliği, Kuzey Amerika’dır. Bunlara ek olarak IFA kısaltma adıyla bilinen Yurtdışı İlişkileri Enstitüsü de kütüphane ve dokümantasyon, basım-yayım çalışmalarını yürütür. Bunun dışında Goethe Enstitüsü yurtdışındaki 109 kütüphanesiyle uluslararası kamuoyuna Almanya’nın toplumsal, siyasal yapısı hakkında aydınlatıcı bilgiler sunmaktadır.

Alman ve yabancı toplumsal gruplar arasında çeşitli alanlarda karşılıklı bilgilenim yoluyla bir anlayış zemini oluşturmak için faaliyet gösteren politik vakıflar da gözardı edilmemelidir. Bu politik vakıflar farklı siyasal partilere yakınlıkları ile de bilinirler. Hıristiyan Demokrat Birliği (CDU), Konrad Adenauer vakfı’na, Yeşiller ise Heinrich Böll Vakfı’na sahiptir. Friedrich Ebert Vakfı, Sosyal Demokrat Parti’ye (SDP), Hür Demokrat Parti’ye (FDP) Friedrich Naumann Vakfı siyasal yakınlık duymaktadır. Bu vakıflar dış siyaset arenasında ülkenin manevra alanını genişletmektedirler (HABLEMİTOĞLU, 2003, s. 20).

Kiliseler hem yurtdışındaki Almanlar’ın manevi gereksinimlerini karşılıyor, hem de Üçüncü Dünya ülkelerinde gelişme yardımının ve diğer sosyal işlerin yürütülmesinde etkilidirler.

Burada Vakıflar üzerinde biraz durmak istiyorum. FDP’nin Friedrich Naumann Vakfı federal bir yapının öneminin anlaşılması için daha çok Batı Anadolu’ya faaliyette bulunmaktadır. Yeşillerin Heinrich Böll Vakfı federal yönetim biçiminin önemini, Doğu Anadolu’da bulunan Kürt azınlığa daha çok haklar verilmesini savunmaktadır. SPD’nin Friedrich Ebert Vakfı da Türkiye’nin sivil toplum kuruluşlarının geliştirilmesi gereğini savunmakta ve Türkiye’deki insan hakları ayıpları için bir takım önlemler ileri sürmektedir. CDU’ya ait Konrad Adenauer Vakfı da İslamı demokrasiyle bağdaştırmak konusunda kapsamlı projeler hazırlamaktadır. Bu vakıf, Türkiye’de Türk Demokrasi Vakfı, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Arı Hareketi, TİSK, TOSYÖV, KADER ve çeşitli üniversitelerle ortaklaşa etkinlikler düzenlemiştir. Vakfın çalışmalarından birkaçı:

Türkiye’de Anayasa Reformu, Prensipler ve Sonuçlar konulu kongre (29-30 Haziran 2000),

Türkiye’de Okul Reformu Sonrasında Yabancı Dil Dersi Reformu konulu sempozyum,

Küreselleşme ve Modernleşme Sürecinde Kültürel Kimlik konulu kongre (2000),

Karadeniz Ereğli’de Bölgesel Gelişme konulu kongre (2000),

Alman Okullarında İslam Din Dersi konulu kongre (2000),

Türkiye ve AB Ulusal Egemenlik Haklarının Devri konulu kongre (2000),

Globalleşme-Türkiye İçin İktisadi Zorluklar ve Şanslar konulu kongre (2000).

Heinrich Böll Vakfı’nın çalışmalarından birkaçı da şöyle:

Ulusal, Ulusalüstü, Uluslararası Hukukta Azınlık Hakları konulu sempozyum (8-9 Haziran 2001),

Türkiye-AB Bütünleşmesinde STK’ların Rolü konulu sempozyum (15-16 Aralık 2000),

Sivil Toplum Kuruluşlarında Örgütiçi Demokrasi ve Gönüllülük konulu sempozyum (2-3 Haziran 2001).



 
  • 0 Oy - 0 Ortalama
Bu konuyu görüntüleyen kullanıcı(lar):
 1 Ziyaretçi
Bu konuyu görüntüleyen kullanıcı(lar):
 1 Ziyaretçi